Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, hayali bir şekilde zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız ara türlerin oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Örneğin geçmişte balık özelliklerini hala taşımasına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngenler yaşamış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimciler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu hayali yaratıklara "ara-geçiş formu" adını verirler. Eğer gerçekten geçmişte bu tür canlılar yaşamış olsaydı bunların sayısının milyarlarca olması gerekirdi ve bu ucube canlılara fosil kayıtlarında mutlaka rastlanması gerekirdi. Ancak bugün elimizde bir tane dahi ara-geçiş canlısına ait fosil bulunmamaktadır.
Yani yeryüzü tabakalarında ne yarı balık-yarı sürüngen, ne yarı sürüngen-yarı kuş, ne de yarı maymun-yarı insan hiçbir fosil kalıntısına rastlanılmıştır. Bulunan fosiller bugünkü türleriyle tıpatıp aynıdır ya da geçmişte yaşamış, ama bugün soyu tükenmiş bazı canlılara aittir.
Aşağıda evrimcilerin, evrim teorisinin bu en önemli çıkmazlarından biriyle ilgili olan itiraflarından bazılarına yer verilmektedir.
Charles Darwin:
Ama bu teoriye göre sayısız geçişsel biçimler olması gerektiğine göre, onlara yer kabuğuna gömülmüş olarak neden çok sayıda rastlamıyoruz?
Peki ama geçit bölgelerde, yaşam koşullarının geçiştiği yerlerde, neden birbirine yakın geçişsel çeşitlere rastlamıyoruz? Bu güçlük, uzun süre kafamı karmakarışık etti.
Türler başka türlerden belli belirsiz aşamalardan geçerek türediyse, neden her yerde sayısız geçişsel biçimlere (ara-geçiş formları) rastlamıyoruz? Bugün gördüğümüz türler yerine doğada neden biçimlerin karmakarışıklığı ile karşılaşmıyoruz?
Eskiden var olmuş ara çeşitlerin sayısının da gerçekten pek büyük olması gerekir. Öyleyse bütün yerbilimsel oluşumlar ve bütün tabakalar geçişsel biçimlerle (ara formlar) neden tıka basa dolu değildir? Yerbilim (jeoloji), organik yaratıkların böylesine kopuksuz bir zincirini asla gün ışığına çıkarmamıştır. Bu belki de doğal seleksiyon teorisine karşı çıkarılabilecek en açık ve en zorlu aykırılıktır.
Bütün bunlardan ötürü, jeolojik bulguların genellikle pek eksik olduğundan kuşkulanılamaz; ama... akraba türler arasında aşamalı ara-geçiş formlarının neden bulunmadığını anlamak daha da güçleşir.Derek W. Ager (Ünlü İngiliz paleontolog):
Ama açıkça söyleyeyim ki, bir oluşumun meydana gelmesinin başlangıcından bitimine dek yaşamış türler arasındaki sayısız geçişsel biçimlerin yokluğu teorimi gerçekten sarsmasaydı, en iyi saklanmış yerbilimsel oluşumlarda bile belgelerin böylesine eksik olduğundan asla kuşkulanmayacaktım.
Dünyanın yaşayan ve tükenmiş canlıları arasında, ardışık her dönemde tükenmiş ve hala yaşayan türler arasında sonsuz sayıda geçişsel biçimin tükenmesini öngören bu öğretiye göre, her yerbilimsel oluşumun böyle ara biçimlerle dolu olmaması neden ileri gelmektedir? Her taşıl kalıntı dermesi (collection) neden canlı biçimlerin aşamalı değiştiğini gösteren açık bir kanıt sağlamamaktadır?
Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz.W. R. Thompson:
Fosil kayıtlarında, teorinin gerektirdiği ara formlar ciddi şekilde eksiktir... Modern Darwinist paleontologlar tıpkı Darwin ve ondan öncekiler gibi bu gerçeği hasır altı etmeye mecbur kalmışlardır.Mark Czarnecki (Evrimci paleontolog):
Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Tanrı tarafından yaratıldığını savunan argümana destek sağlamıştır.Carlton E. Brett:
Yeryüzünde hayat zaman içinde, yavaş yavaş ve kademe kademe mi gelişti? Fosil kayıtlarının bu soruya cevabı; "Hayır"dır.Dr. David Raup (Chicago Doğa Tarihi Müzesi, Jeoloji Bölümü Başkanı):
Çoğu insan fosillerin, Darwin'in hayatın tarihi hakkındaki görüşlerine kanıt olduğunu zanneder. Oysaki bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir.Edmund Ambrose:
Şunu kabul etmeliyiz ki, fosil kayıtlarında yaratılışa inananların görüşlerine ters düşecek hiçbir şey yok.Gareth Nelson (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi):
Bir fosil türünün veya fosil grubunun bile, diğerine ata olmuş olduğunun gösterilebileceğine inanmak hatadır. Ata-torun ilişkisinin var olduğu, ancak aksini belirten kanıtların yok olduğu varsayılabilir… Karşılaştırmalı biyolojinin tarihi, ataları araştırmanın bizi büyük hatalara mahkum ettiğini, bu sebeple asıl hedefine dayanarak bu araştırmanın boş bir çalışma olduğunu öğretti. İleri sürülen "ata"lar hakkında artan bilgi, onlara genellikle herhangi bir şeyin direkt atası olmak için çok uzmanlaşmış olduklarını gösterir.Dr. Colin Patterson (Paleontolog):
Evolution isimli kitabında ara-geçiş formlarından niçin söz etmediğini soran Luther D. Sunderland'a yazdığı mektubunda şöyle diyor:
Kitabımda evrimsel geçiş formları ile ilgili illüstrasyonların eksik olduğu görüşünüze tamamıyla katılıyorum. Eğer herhangi bir canlı veya fosil bilseydim, tabii ki bunu kitabıma ilave ederdim. Siz ara-geçiş formlarını görselleştirmem için bana bir ressam (sanatçı) öneriyorsunuz, ama bu bilgileri nereden bulsun? Dürüst olmak gerekirse ben bu bilgileri sağlayamam ve eğer artistik birtakım çizimler yapsam, o zaman okuyucuları yanıltmış olmaz mıyım? Gould (Stephen Jay) ve American Museum elemanları hiçbir ara-geçiş formunun bulunmadığını söyledikleri zaman onlara karşı koyan kimse olmadı. Ben bir paleontolog olarak, fosil kayıtlarının atalarını tanımlama ile ilgili felsefi problemlerle sarılmış durumdayım. Hangi bir türün başka hangi tür canlıdan geldiğini gösteren bir fosil fotoğrafı göstermemi istemişsiniz - böyle bir fosil kaydı mevcut değil.David B. Kitts (Oklahoma Üniversitesi, Bilim Tarihi Profesörü):
Paleontoloji, evrimi gösterecek delilleri sunacağına dair vaadlerine rağmen evrimcilere hiç de hoş olmayan zorluklar çıkardı. Bunlardan en çok dile düşeni fosil kayıtlarındaki boşluklardır. Evrim, türler arası geçiş formalarını gerektirir, ama paleontoloji bunu evrimcilere sunamadı.John Adler ve John Carey:
Türler arası formları ne kadar fazla sayıda bilim adamı ararsa, o kadar fazla hayal kırıklığına uğruyor.Mark Ridley (Zoolog, Oxford Üniversitesi):
Gerçek bir evrimci hiçbir zaman, yaratılışa karşı evrim teorisine dayanak olarak fosil kayıtlarını kullanmamaktadır.Steven M. Stanley:
Bilinen fosil kayıtları, evrimin büyük bir morfolojik ara geçişi başaran tek bir örneğini dahi belgeleyemedi. Bundan dolayı fosil kayıtları kademeli evrimin geçerli olabileceğine dair hiçbir kanıt öne süremez.Hoimar Von Ditfurth:
Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı.Richard Leakey - Roger Lewin:
Bugüne kadar bulunabilmiş en eski fosiller, çekirdeksiz algler türünden mineraller içindeki fosilleşmiş cisimlerdir ve bunların üç milyar yıldan daha uzun bir geçmişleri vardır. Ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, bunlar bile oldukça karmaşık ve ustaca organize edilmiş yaşam biçimlerini temsil etmektedirler. Bu ilk fosil organizmalar ile kimyasal bileşme yoluyla meydana gelmiş moleküller, yani biyopolimerler arasında gelişme tarihi bakımından henüz bilgilerimizle dolduramadığımız bir boşluk bulunmaktadır… Öte yandan geçmişteki bu "şimdilik" doldurulamayan boşluk, kimi insanlara anlaşılır nedenlerle çok çekici gelmektedir. Doğaüstü herhangi bir dış etki olmaksızın hayatın başlamasını olanaksız gören birçok kimse, böyle bir boşlukta bir mucizenin belirtilerini, doğaüstü bir gücün mücadelesini görmektedir.
Ancak, çeşitli sebeplerden dolayı sekiz ile dört milyon yıl öncesi arasındaki döneme ilişkin neredeyse tam bir fosil boşluğu olduğundan, atalarımızın o zaman nasıl olduğunu sadece tahmin edebiliriz.George Gaylord Simpson:
Bizi aydınlatabilecek bir tane bile tam iskelet olmadığı gibi, atamızın yüzde yüz benzerini kurgulamaya yetecek kadar fosil parçası bile yok elimizde.
Evrim tarihinin büyük bölümünü temsil eden ara-geçiş formları nerededir? Henüz hiçbir yerde bulunamadılar. Bu nokta evrimciler için fosil kayıtlarındaki şaşırtıcı boşluklar açısından çok önemlidir.Tom Kemp (Oxford Üniversitesi):
Ara geçiş formları kayıptır, dalların yapraklarıyla bağlantısı yoktur ve gövdelerin de kökleriyle.
Çok iyi bilindiği gibi, pek çok tür fosil kayıtlarında aniden belirir, hiç değişime uğramadan birkaç milyon yıl kalır ve aniden kaybolurlar.
Bir nesilden diğerine türlerin birbirine geçişinin mümkün olduğunu gösterecek tek bir kayıt örneği yoktur.
Hayali soy ağacı çizimi |
On bin böcek ve otuz binin üzerinde örümcek türünün ve bir o kadar da deniz canlısının fosilleri incelendi. Ancak bugüne kadar küçük değişikliklerin yol açtığı önemli evrimsel ara geçiş vakalarına rastlanmadı.Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge:
Fosillere dayanarak herhangi bir soy ağacı tanımlamak imkansızdır.Stephen Jay Gould (Harvard Üniversitesi):
Kitaplarımızda yer alan soy ağaçları çıkarıma dayalıdır, fosillerin kanıtlarına değil.Çoğu fosil türünün tarihi, kademe kademe gelişim (gradualism) ile çelişen iki özellik içermektedir:
Fosil kayıtları arasında canlılık tarihiyle ilgili açık ve kesin bir "ilerleme vektörü"nün bulunamamasını, bu konuyla ilgili en şaşırtıcı gerçek olarak değerlendiriyorum.
Omurgasız deniz canlıları arasında zaman içinde belirgin bir sıra ve gelişim mevcut değildir. Bazı grupların gelişmeleri üzerine birtakım masallar anlatabiliyoruz. Ama en azından dürüstlüğü yakaladığımız zamanlarda karmaşık yaşam tarihinin dizaynın çeşitlenmesinden oluştuğunu itiraf etmeliyiz. Örneğin ilk trilobitlerin gözlerinin ya da daha sonra ortaya çıkmış olan artropodların kompleksliklerinin üzerine hiçbir zaman çıkılmamış.Neden beklenen sırayı bulmayı bir türlü başaramıyoruz?
Fosil kayıtlarında ara-geçiş formlarına neredeyse yok denecek kadar az rastlanması, paleontolojinin en önemli sırlarındandır. Bizler kendimizi canlılık tarihinin tek gerçek öğrencileri olarak nitelendiriyoruz. Ancak favori tezimiz olan"evrimin doğal seleksiyon yoluyla gerçekleştiği" iddiasını koruyabilmek için verilerimiz o kadar kötü ki, ortada çalışılabilecek bir süreç kalmıyor.
1. Durağanlık: Çoğu tür, yeryüzünde bulundukları süre içinde hiçbir değişiklik sergilememektedir, yok olduklarında nasılsalar, fosil kayıtlarında da aynı şekilde görünüyorlar…
2. Ani meydana çıkış: Herhangi bir bölgede, bir tür, atalarının istikrarlı değişimleri ile aşama aşama meydana çıkmaz; tek bir seferde ve "tamamen oluşmuş" şekilde meydana çıkar.
Dr. Colin Patterson:
Gould ve Amerikan Müzesi uzmanları ara fosillerin bulunmadığını söylerken bir çelişki sergilememektedirler. Tek bir ara fosil bile yoktur.Niles Eldredge ve Ian Tattersall (Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden paleontologlar):
Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.Lewis L. Carroll (evrimci paleontolog):
Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep statik kaldıkları yönündeki gözlem, "kral çıplak" hikayesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır: Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin'in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir.
Ne yazık ki sürüngenlerin ortaya çıkışı öncesinde var olan tek bir sürüngen atası örneği yoktur. Bu ara formların olmayışı, amfibiyen-sürüngen geçişi hakkındaki çoğu problemi çözümsüz bırakmaktadır.E. H. Colbert ve M. Morales :
Deniz memelilerinin pek çok yönden en özelleşmiş türü olan Ichthyosaur, erken Triasik devrinde ortaya çıkmıştır. Sürüngenlerin jeoloji tarihine girişleri son derece ani ve dramatik bir şekilde olmuştur; Triasik öncesi devirlere ait fosil yataklarında, Ichthyosaurların muhtemel atalarına ait hiçbir iz yoktur... Ichthyosaur ilişkileri hakkındaki en temel sorun, bu sürüngenleri bilinen başka herhangi bir sürüngen takımına bağlayabilecek hiçbir sonuca götürücü delilin bulunamayışıdır.
Fosillerin Evrimciler Tarafından Taraflı Yorumlandığı İle İlgili İtirafları
Farklı gruplardaki kemikler birbirlerine şaşılacak derecede benzemektedir. Çünkü herşeye rağmen aynı aileye, hominidlere aittirler. Gene de her kemik grubu belirgin biçimde farklı bir yaratığı temsil eder. Fosil buluntuları çok yetersiz olduğundan farklı yorumlar yapabilmek için zemin çok müsaittir. Sorunu daha da güçleştiren bir unsur da her hayvan türünde, bir miktar doğal görünüm farklılığının bulunmasıdır. Canlı bir örnek olarak çevremizdeki hemcinslerimiz Homo sapienslere bakmanız yeterlidir.Dr. Tim White (Evrim antropolojisti, Berkeley - California Üniversitesi):
Eğer soyu tükenmiş canlılarda bu tür değişkenlik büyük idiyse, geride bıraktıkları kemiklerdeki fark öylesine büyük olabilir ki, bilim adamları gerçekte ortada tek bir tür varken, birkaç değişik tür olduğunu düşünerek yanılgıya düşebilirler. Bu yetmezmiş gibi, paleoantropologlar, bir kemiğin hangi hominid (insanımsı) türüne ait olduğunu belirleyecek niteliklerin somut tanımı üzerinde de hala anlaşamamaktadır. Bu yüzden eğer altı araştırmacıdan, fosilleri uygun gördükleri şekilde sınıflandırmalarını isteseydik, her birinin seçiminin değişik olma ihtimalinin bizi şaşırtmaması gerekirdi. Kuşkusuz bazı kişiler, belli bir fosil parçasının hangi gruba dahil edileceği konusunda anlaşamayacaklardır.
İnsanımsı bir canlının köprücük kemiği olduğu düşünülen 5 milyon yıllık kemik parçasının, aslında bir yunusun kaburga kemiğinin parçası olduğu anlaşıldı. Birçok antropoloğun sorunu çok fazla (hominid) kemiği bulmak istemeleri. Böylece buldukları ufak bir kemik parçasının hemen "hominid" (insanımsı) kemiği olduğunu söylüyorlar.Earnest A. Hooton (Harvard Üniversitesi):
Yumuşak kısımların tekrar inşası çok riskli bir girişimdir. Dudaklar, gözler, kulaklar ve burun gibi organların altlarındaki kemikle hiçbir bağlantıları yoktur. Örneğin bir Neandertal kafatasını aynı yorumla bir maymuna veya bir filozofa benzetebilirsiniz. Eski insanların kalıntılarına dayanarak yapılan canlandırmalar hemen hiçbir bilimsel değere sahip değillerdir ve toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılırlar... Bu sebeple rekonstrüksiyonlara fazla güvenilmemelidir.
Aynı Kafatasından Yola Çıkarak Yapılan Üç Ayrı Çizim 1. N. Parker'ın çizimi N. Geographic, Eylül 1960 2. Maurice Wilson'un çizimi 3. 5 Nisan 1964 tarihli Sunday Times'da yer alan çizim |
Fosil Kayıtlarının Yeteri Kadar Zengin Olduğu İle İlgili İtirafları
David M. Raup |
Fosil kayıtları Darwin'i şaşırtmıştı… Şu anda biz Darwin'den yaklaşık 120 yıl sonrasındayız ve fosil kayıtları hakkında bilgimiz büyük oranda artmıştır. Elimizde çeyrek milyon fosil türü bulunmaktadır, ancak durum pek fazla değişmemiştir. Evrim kaydı, hala şaşırtıcı şekilde sarsıntılıdır… Fosil kayıtlarındaki bazı klasik Darwinist değişikliklerin, örneğin Kuzey Amerika'daki atın evrimi gibi, daha ayrıntılı bilgilerin sonucunda atılması ya da değiştirilmesi gerekmiştir…Prof N. Heribert Nilsson (Lund Üniversitesi, İsveç, Ünlü evrimci botanikçi):
Evrimi, 40 yıldan fazla süren bir deney ile kanıtlama teşebbüslerim sonunda başarısızlıkla sonuçlandı… Fosil materyali şu anda o kadar tamdır ki, yeni sınıflar oluşturmak mümkün olmuştur ve geçiş dizilerinin bulunmayışı, materyal eksikliği ile açıklanamaz bulunmaktadır. (Fosil kayıtlarındaki) boşluklar gerçektir; asla tamamlanamayacaklardır.D. Dewight Davis (Chicago Doğa Tarihi Müzesi):
Canlı gruplarının, aile ve türlerinin fosil kayıtlarında göründüğü gibi aniden ortaya çıkıyor olması hala sorun oluşturmaya devam ediyor... Bugün bile tek tük bazı paleontologlar fosil kayıtlarındaki bu büyük boşlukların daha ileri araştırmaların sonucundaki bulgularla doldurulabileceği fikrine yapışmış durumda, ama yine de çoğu, gözlemlenebilir bu boşluğun gerçek olduğunun farkında ve birtakım açıklamalar peşinde koşuyor.Prof. T. Neville George (Paleontolog, Glasgow Üniversitesi):
Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansız gözükmektedir... Her türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan oluşmaya devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder