Göz, akciğer, kanatlar, hücre gibi karmaşık yapıların evrim sürecinde kademe kademe nasıl gelişebildikleri sorusu, evrimcilerin yanıtsız bıraktıkları en büyük açmazlarından biridir. Birbiriyle bağlantılı, biri diğeri olmadan işe yaramayan birçok parçadan oluşan bu yapıların, evrimcilerin iddia ettiği gibi, kademe kademe oluşmaları imkansızdır. Bilim literatüründe "indirgenemez komplekslik" olarak adlandırılan bu özelliğe sahip organlarda, parçalardan herhangi birinin olmaması o organın işlev göremez hale gelmesine neden olacaktır. Örneğin, yaklaşık 40 organelden oluşan göz indirgenemez kompleksliğe sahip bir organdır. Gözün bu 40 organelinden herhangi birinin, örneğin retinasının bulunmaması durumunda göz göremeyecektir. Dolayısıyla bir gözün görebilmesi için bu 40 organel diğer görmeyi sağlayacak sistemlerle birlikte aynı anda oluşmalıdır ki, bu ancak yaratılışla mümkündür.
Göz yaklaşık 40 organelden oluşur. Gözün bu 40 organelinden herhangi birinin bulunmaması durumunda göz göremeyecektir. Dolayısıyla bir gözün görebilmesi için bu 40 organel diğer görmeyi sağlayacak sistemlerle birlikte aynı anda oluşmalıdır ki, bu ancak yaratılışla mümkündür. |
Evrimcilerin iddia ettiği gibi, yavaş yavaş, milyonlarca sene içinde bu organellerin tek tek oluşarak birikmesi sonucunda gözün oluşması ise imkansızdır. Çünkü tek bir organeli bile eksikken göremeyen göz, yine evrimcilerin iddiasına göre kullanılamadığı için "körelecek", yani daha oluşamadan yok olacaktır. Bu durum tüm diğer kompleks yapılar için de geçerlidir. Evrimciler bu bilimsel gerçek karşısında ya mümkün olduğunca bu konuların açılmamasına çalışırlar ya da aşağıda okuyacağınız gibi "mecburen" itiraflarda bulunurlar. Bu önemli açmazı ilk fark edenlerden biri yine Darwin'dir, hatta gözü ve diğer kompleks yapıları düşünerek kendi deyimiyle "hasta olmuştur".
Charles Darwin:
Bir organın birbirini izleyen, küçük geçişsel aşamalarla türemiş olamayacağı sonucunu çıkarırken pek dikkatli olmamız gerekiyorsa da, güçlüğü söz götürmeyen durumlar da olmaktadır. En çetin güçlüklerden biri, hem erkeklerden hem de doğurgan dişilerden çoğu zaman farklı yapılışta olan eşeysiz (neuter) böceklerdir; ama bu örnek gelecek bölümde söz konusu edilecektir. Balıkların elektrik organları bir başka güç durumdur; çünkü bu olağanüstü organların hangi aşamalardan geçerek türediğini anlamak imkansızdır.
Darwin’i hasta eden tavuskuşunun muhteşem tüylerini yaratan yüce Allah'tır.Öyleyse, birçok örnekte organların bugünkü durumlarına hangi geçişlerle ulaştığını kestirmek pek güç olmakla birlikte, yaşayan ve bilinen biçimlerin tükenmiş ve bilinmeyen biçimlere oranla ne denli az olduğunu düşünerek, bugünkü biçimine varmasında hiçbir ara aşaması bilinmeyen bir organ bildirebilmenin pek güç olmasına şaşıyorum. Şu kesinlikle doğrudur; yeni organlar bir yaratıkta ancak seyrek olarak, sanki özel bir amaçla yaratılmış gibi ortaya çıkar ya da hiçbir zaman ortaya çıkmaz; doğal tarihteki o eski ama biraz abartılmış kuralın gerçekten belirttiği gibi "Natura non facit saltum" (Doğa sıçrama yapmaz).
Gözün odağını farklı uzaklıklara uydurması, içeri bırakılacak ışık tutarını ayarlaması, küresel ve renksel sapmayı (aberration) düzeltmesi gibi eşsiz düzenlenişlerinin tümünün doğal seçme ile oluşabildiğini düşünmenin en ileri derecede saçmalamak olduğunu açık yürekle itiraf ederim… Sağduyu bana şöyle diyor: Basit ve eksik bir gözden, karmaşık ve yetkin bir göze çıkan ve her biri gözü taşıyan yaratığa yararlı aşamaların varlığı (durum kesinlikle budur) gösterilebilirse; daha sonra gözün durmadan değiştiği ve değişimlerin soya çekildiği (durum gerçekten böyledir) ortaya konabilirse ve bu türlü değişimler değişen yaşam koşullarında bir hayvana yararlıysa, o zaman yetkin ve karmaşık bir gözün doğal seçmeyle oluşmuş olduğuna, bu bizim hayal gücümüzü aşsa bile, inanmamın güçlüğü teorim için yıkıcı sayılmamalıdır. Bir sinirin nasıl olup da ışığa duyarlı duruma geldiği sorusu, bizi yaşamın kendisinin nasıl türediği sorusundan hiç de daha çok ilgilendirmez; ama hiçbir siniri olmayıp da ışığa duyarlı olan aşağı bazı yaratıkların etindeki (sarco) belirli duyar öğelerin birleşmesi ve bu özel duyarlığı taşıyan sinirlerin gelişmesi olanaksız görünmektedir.
Christopher Wills:
Bağışıklık sistemi biyoloji bilimindeki en karmaşık ve en kışkırtıcı bilimsel problemlerden biridir. Binlerce, milyonlarca yıl boyunca türümüzü av olarak seçmiş hastalıklara karşı bu sistemin bizi nasıl koruduğunu artık biliyoruz. Daha da güzeli, bizi henüz karşılaşmadığımız hastalıklara karşı da koruyabileceğini keşfettik. Bağışıklık sistemimiz bu işi, henüz karşılaşmadıkları moleküllere bile kendine özgü bir biçimde bağlanabilen bir dizi proteinle, immünoglobulinlerle yapıyor. Bu, bizi evrimden söz ederken kaçınmak istediğimiz bir konuya sürüklüyormuş gibi görünüyor. Bağışıklık sistemimiz geleceği nasıl görebiliyor ve yeni hastalıklara saldırmamıza yardımcı olacak immünoglobulinleri nasıl yapabiliyor?
Engin Korur:
Hoimar Von Ditfurth:
Tek bir döllenmiş yumurta hücresinin bölünmesinin, nasıl olup da birbirinden her yönüyle öylesine farklılaşmış sayısız hücrenin doğuşuna yol açtığı, bilim adamlarının akıl erdiremediği olayların başında gelmektedir. Bugün olup biteni az çok yorumlayabilecek kuramsal çatılar kurulmuş olsa da, olay bütünüyle yanıtı olmayan bir sorular yumağı oluşturmaktadır.
Richard Dawkins:
Evrim elbette her zaman aşamalı olarak gelişmez. Fakat göz gibi komplike, görünür şekilde tasarlanmış objelerin meydana gelişinde aşamalı bir evrim süreci olmalıdır. Eğer bu durumlarda da aşamalı olarak gerçekleşmezse, o zaman evrimin açıklayıcı bir gücü kalmaz. Eğer aşamalar yoksa mucize olması muhtemeldir, bu da yine bir açıklama olmadığını gösterir.
Prof. Russel Doolittle:
Sir Charles Lyell:
Darwin'e yazdığı mektuptan:
Asa Gray:
En yakın arkadaşı Charles Darwin'e yazdığı mektup:
Hoimar Von Ditfurth:
Doğa çukur gözü bulduğunda, aynı açmazlarla karşı karşıya kalmıştı. Çok başka nedenlerle yol alan gelişmenin sonucunda ışığa duyarlı hücrelerin vücudun ön tarafında üst üste yığılmalarıyla hiç beklenmedik bir adım olarak ortaya çıkan bu göz, daha ilk adımda işe yaramaz bir mekanizma olma özelliği ile tasfiye edilme tehlikesiyle karşı karşıya mı kalmıştı? Çünkü gözün birbirini dışlayan iki zıt talebi, ya aydınlık ya netlik talebini kendi bünyesinde karşılaması bu haliyle olanaksızdı. Bu haliyle ama. Gözün bu açmazdan mercek kullanarak çıktığını biliyoruz. Çünkü delik istediği kadar büyük, odacığa dolan ışık istediği kadar bol olsun, mercek "net ayarı" yaparak yine de net, hiçbir bulanıklığı olmayan görüntüler sağlar. İyi de evrim fizikçi mi? Çünkü merceğin bu sorunu çözeceğini fizikçiler bilmektedirler yalnız, bir de onları okuyan bizler.
Frank Salisbury |
Frank Salisbury:
Göz kadar kompleks bir organ bile farklı gruplarda ayrı ayrı ortaya çıkmıştır. Örneğin ahtapotta, omurgalılarda ve artropodlarda. Bunların bir defa ortaya çıkışlarını açıklamak yeteri kadar problem oluştururken, modern sentetik (neo-Darwinist) teoriye göre, farklı defalar ayrı ayrı meydana geldikleri düşüncesi başımı ağrıtmaktadır.
Prof. Dr. Ali Demirsoy:
Üçüncü bir itiraza yanıt vermek oldukça zordur. Karmaşık bir organın, yarar sağlasa da birden oluşması nasıl mümkün olmuştur? Örneğin, omurgalılardaki gözün merceği, retinası, optik siniri ve görmek için etkili olan diğer kısımları birden nasıl oluşmaktadır? Çünkü doğal seçme, görme sinirinden ayrı olarak retina üzerinde seçici olamaz. Mercek oluşsa dahi retina olmadan anlam taşımaz. Görme için tüm yapıların beraberce geliştirilmesi kaçınılmazdır. Ayrı ayrı geliştirilen kısımlar kullanılmayacağı için hem anlamsız olacak hem de belki zamanla ortadan kalkacaktır. Aynı zamanda hepsini birden geliştirmek de tahmin edilemeyecek kadar küçük olasılıkların biraraya gelmesini gerektirmektedir.
Prof. Cemal Yıldırım:
Görmek için çok sayıda düzeneğin iş birliğine ihtiyaç vardır: Göz ve gözün iç düzeneklerinin yanı sıra beyindeki özel merkezlerle göz arasındaki bağıntılardan söz edilebilir. Bu karmaşık yapılaşma nasıl oluşmuştur? Biyologlara göre evrim sürecinde, gözün oluşumunda ilk adım, kimi ilkel canlılarda deri üzerinde ışığa duyarlı küçük bir bölümün belirmesiyle atılmıştır. Ancak doğal seleksiyonda bu kadarcık bir oluşumun kendi başına canlıya sağladığı avantaj ne olabilir? Öyle bir oluşumla birlikte beyinde görsel merkez ile ona bağlı sinir ağının da kurulması gerekir. Oldukçakarmaşık olan bu birbirine bağlı düzenekler kurulmadıkça "görme" dediğimiz olayın ortaya çıkması beklenemez.Darwin varyasyonların rastgele ortaya çıktığı inancındaydı. Öyle olsaydı, görmenin gerektirdiği o kadar çok sayıda varyasyonun organizmanın değişik yerlerinde aynı zamanda oluşup uyum kurması gizemli bir bilmeceye dönüşmez miydi?.. Oysa görme için birbirini tamamlayıcı bir dizi değişikliklere ve bunların tam bir uyum ve eş güdüm için çalışmasına ihtiyaç vardır… Sıradan bir yumuşakça olan ibikin gözünde bizimkinde olduğu gibi retina, kornea ve selüloz dokulu lens vardır. Şimdi evrim düzeyleri bu denli farklı iki türde bir dizi rastlantıyı gerektiren bu yapılaşmayı salt doğal seleksiyonla nasıl açıklayabiliriz?
Ernst Mayr:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder